TÜRKÇE KUR'AN-I KERİM (DİYANET
MEALİ) |
10 - YÛNUS SÛRESİ |
Bismillahirrahmânirrahîm
|
40,94,95 ve 96. âyetler Medine döneminde,
diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 109 âyettir. Sûrede temel
konu olarak Allah'ın rahmetinin gazabına üstün olduğu
vurgulanmaktadır. Sûrede, Yûnus, Nûh ve Mûsâ peygamberler ile
bunların kavimlerinin kıssalarına yer verilmektedir. Sûre, adını
içindeki Yûnus kıssasından almıştır. |
|
1. |
Elif, Lâm, Râ. Bunlar hikmet dolu
Kitab'ın âyetleridir. |
2. |
İçlerinden bir adama, insanları uyar ve
iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı
bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi
oldu ki o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır" dediler? |
3. |
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri
altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş'a2 kurulup işleri
yerli yerince düzene koyan Allah'tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse
şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin.
Hâlâ düşünmüyor musunuz?
|
4. |
Hepinizin dönüşü ancak onadır. Allah
bunu bir gerçek olarak vadetmiştir. Şüphesiz o başlangıçta yaratmayı
yapar sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle
mükafatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kafirlere gelince,
inkar etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve
elem dolu bir azap vardır. |
5. |
O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin)
bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için
ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak
gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir
topluma ayrı ayrı açıklamaktadır. |
6. |
Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda
değişmesinde, Allah'ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde,
Allah'a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır
|
7, 8. |
Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve
dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile
âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları
günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir. |
9. |
(Fakat) iman edip salih ameller
işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete
erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar. |
10. |
Bunların oradaki duaları, "Seni
eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım!", aralarındaki esenlik dilekleri,
"selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur"
sözleridir. |
11. |
Eğer Allah insanlara, onların hemen
hayra kavuşmayı istedikleri gibi, şerri de acele verseydi, elbette
onların ecellerine hükmolunurdu. İşte biz, bize kavuşmayı ummayanları,
kendi azgınlıkları içinde bocalar halde bırakırız. |
12. |
İnsana bir sıkıntı dokundu mu, gerek
yan üstü yatarken, gerek otururken, gerekse ayakta iken (her halinde bu
sıkıntıdan kurtulmak için) bize dua eder. Ama biz onun bu sıkıntısını
ondan kaldırdık mı, sanki kendisine dokunan bir sıkıntı için bize hiç
yalvarmamış gibi geçer gider. İşte o haddi aşanlara, yapmakta oldukları
şeyler, böylece süslenmiş (hoş gösterilmiş)tir. |
13. |
Andolsun, sizden önceki nice nesilleri
peygamberleri, kendilerine apaçık deliller getirdikleri halde
(yalanlayıp) zulmettikleri vakit helâk ettik. Onlar zaten inanacak
değillerdi. İşte biz suçlu toplumu böyle cezalandırırız. |
14. |
Sonra, nasıl davranacağınızı görelim
diye, onların ardından yeryüzünde sizi onların yerine getirdik. |
15. |
Âyetlerimiz kendilerine apaçık birer
delil olarak okunduğunda, (öldükten sonra) bize kavuşmayı ummayanlar,
"Ya (bize) bundan başka bir Kur'an getir veya onu değiştir" dediler. De
ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben
ancak bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edecek olursam,
elbette büyük bir günün azabından korkarım."
|
16. |
De ki: "Eğer Allah dileseydi, ben size
onu okumazdım, Allah da size onu bildirmezdi. Ben sizin aranızda bundan
(Kur'an'ın inişinden) önce (kırk yıllık) bir ömür yaşadım. Hiç
düşünmüyor musunuz?"
|
17. |
Artık, Allah'a karşı yalan uydurandan
veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki
(böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler. |
18. |
Allah'ı bırakıp, kendilerine ne zarar,
ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "İşte bunlar Allah katında
bizim şefaatçılarımızdır" diyorlar. De ki: "Siz, Allah'a göklerde ve
yerde onun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak
koştukları şeylerden uzaktır, yücedir." |
19. |
İnsanlar (başlangıçta tevhit inancına
bağlı) tek bir ümmet idiler; sonra ayrılığa düştüler. Eğer (azabın
ertelenmesiyle ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı,
ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında derhal hüküm verilir (işleri
bitirilir)di. |
20. |
"Ona (peygambere) Rabbinden bir mucize
indirilse ya!" diyorlar. De ki: "Gayb ancak Allah'ındır. Bekleyin,
şüphesiz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim!" |
21. |
Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan
sonra, insanlara bir rahmet (ferahlık ve mutluluk) tattırdığımız zaman,
bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında onların bir tuzakları (birtakım
tertipleri ve asılsız iddiaları) vardır. De ki: "Allah daha çabuk tuzak
kurar." Şüphesiz elçilerimiz (melekler) kurmakta olduğunuz tuzakları
yazıyorlar. |
22. |
O, sizi karada ve denizde gezdirip
dolaştırandır. Öyle ki gemilerle denize açıldığınız ve gemilerinizin
içindekilerle birlikte uygun bir rüzgarla seyrettiği, yolcuların da
bununla sevindikleri bir sırada ona şiddetli bir fırtına gelip çatar ve
her taraftan dalgalar onlara hücum eder de çepeçevre kuşatıldıklarını
(batıp boğulacaklarını) anlayınca dini Allah'a has kılarak "Andolsun,
eğer bizi bundan kurtarırsan, mutlaka şükredenlerden olacağız" diye
Allah'a yalvarırlar. |
23. |
Fakat onları kurtarınca, bir de
bakarsın ki yeryüzünde haksız yere taşkınlık yapıyorlar. Ey İnsanlar!
Sizin taşkınlığınız, sırf kendi aleyhinizedir. (Bununla) sadece dünya
hayatının yararını elde edersiniz. Sonunda dönüşünüz bizedir. (Biz de)
bütün yaptıklarınızı size haber vereceğiz. |
24. |
Dünya hayatının hâli, ancak gökten
indirdiğimiz bir yağmurun hali gibidir ki, insanların ve hayvanların
yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır.
Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp
süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir
olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona
emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş
gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum
için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. |
25. |
Allah esenlik yurduna çağırır ve
dilediğini doğru yola iletir. |
26. |
Güzel iş yapanlara (karşılık olarak)
daha güzeli ve bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir kara
bulaşır, ne de bir zillet. İşte onlar cennetliklerdir ve orada ebedî
kalacaklardır. |
27. |
Kötü işler yapmış olanlara gelince, bir
kötülüğün cezası misliyledir ve onları bir zillet kaplayacaktır. Onları
Allah(ın azabın)dan koruyacak hiçbir kimse de yoktur. Sanki yüzleri,
karanlık geceden parçalarla örtülmüştür. İşte onlar cehennemliklerdir.
Onlar orada ebedî kalacaklardır. |
28. |
Onların hepsini bir araya
toplayacağımız, sonra da Allah'a ortak koşanlara, "Siz de, ortaklarınız
da yerinizde bekleyin" diyeceğimiz günü düşün. Artık onların (ortak
koştuklarıyla) aralarını tamamen ayırırız ve ortak koştukları derler ki:
"Siz bize ibadet etmiyordunuz."
|
29. |
"Şimdi ise sizin bize tapınmanızdan
habersiz olduğumuza dair sizinle bizim aramızda şâhit olarak Allah
yeter." |
30. |
Orada herkes daha önce yaptığı şeyleri
yoklayacak (ve kendi akıbetini öğrenecek), hepsi de gerçek sahipleri
olan Allah'a döndürülecekler ve (ilah diye) uydurdukları şeyler (onları
yüzüstü bırakıp) kendilerinden kaybolup gidecektir. |
31. |
De ki: "Sizi gökten ve yerden kim
rızıklandırıyor? Ya da işitme ve görme yetisi üzerinde kim mutlak
hakimdir? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? İşleri kim
yürütüyor?" "Allah" diyecekler. De ki: "O halde Allah'a karşı gelmekten
sakınmayacak mısınız?" |
32. |
İşte O, sizin gerçek Rabbiniz olan
Allah'tır. Hak'tan sonra sadece sapıklık vardır. O halde nasıl oluyor da
(Hak'tan) döndürülüyorsunuz? |
33. |
Rabbinin yoldan çıkanlar hakkındaki,
"Onlar artık imana gelmezler" sözü, işte böylece gerçekleşmiştir. |
34. |
De ki: "Allah'a koştuğunuz
ortaklarınızdan, başlangıçta yaratmayı yapacak, sonra onu tekrarlayacak
kimse var mı?" De ki: "Allah başlangıçta yaratmayı yapar, sonra onu
tekrar eder. O halde nasıl oluyor da (haktan) çevriliyorsunuz?" |
35. |
De ki: "Allah'a koştuğunuz
ortaklarınızdan hakka iletecek olan bir kimse var mı?" De ki: "Hakka
Allah iletir." Öyle ise, hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa
iletilmedikçe doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm
veriyorsunuz?" |
36. |
Onların çoğu ancak zannın ardından
gider. Oysa zan, hak namına hiçbir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz Allah
onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilendir. |
37. |
Bu Kur'an, Allah'tan (indirilmiş olup)
başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri
doğrulayıcı ve Kitabı (Allah'ın levh-i mahfuzdaki yazısını) açıklayıcı
olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi
tarafındandır. |
38. |
Yoksa onu (Muhammed kendisi) uydurdu mu
diyorlar? De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de onun
benzeri bir sûre getirin ve Allah'tan başka, çağırabileceğiniz kim varsa
onları da yardıma çağırın. |
39. |
Hayır öyle değil. Onlar, ilmini
kavrayamadıkları ve kendilerine yorumu gelmemiş olan bir şeyi
yalanladılar. Kendilerinden öncekiler de (peygamberleri ve onlara
indirilen kitapları) böyle yalanlamışlardı. Bak, o zalimlerin sonu nasıl
oldu. |
40. |
İçlerinden öylesi var ki ona (Kur'an'a)
inanır; yine onlardan öylesi de var ki ona inanmaz. Rabbin bozguncuları
daha iyi bilendir. |
41. |
Eğer onlar seni yalanlarlarsa, de ki:
"Benim işim bana aittir; sizin işiniz de size. Siz benim yaptığımdan
uzaksınız; ben de sizin yapmakta olduğunuz şeylerden uzağım (sorumlu
değilim)." |
42. |
Onlardan sana kulak verenler de vardır.
Fakat sağırlara, hele akılları da ermiyorsa, sen mi işittireceksin?
|
43. |
İçlerinden sana bakanlar da vardır.
Fakat körlere, hele gerçeği görmüyorlarsa, sen mi doğru yolu
göstereceksin? |
44. |
Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde
zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler. |
45. |
Onları yeniden diriltip hepsini bir
araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar
(yeni ayrılmışlar) gibi, aralarında tanışırlar. Allah'a kavuşmayı yalan
sayanlar ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır. |
46. |
Onları tehdit ettiğimiz şeylerin bir
kısmını sana göstersek de, (göstermeden) seni vefat ettirsek de sonunda
onların dönüşü bizedir. Sonra, Allah onların yapmakta olduklarına da
şahittir. |
47. |
Her ümmetin bir peygamberi vardır.
Onların peygamberi geldiği (tebliğini yaptığı) zaman, aralarında
adaletle hükmedilir ve onlara asla zulmedilmez. |
48. |
"Eğer doğru söyleyenler iseniz,
(söyleyin) bu tehdit ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar. |
49. |
De ki: "Allah dilemedikçe, ben kendime
bile ne bir zarar, ne de fayda verme gücüne sahibim. Her milletin bir
eceli vardır. Onların eceli geldi mi, ne bir an geri kalabilirler ne de
öne geçebilirler." |
50. |
De ki: "Söyleyin bakalım, onun azabı
size geceleyin veya gündüzün (ansızın) gelecek olsa, suçlular bunun
hangisini acele isterler?!" (Bunların hiçbiri istenecek bir şey
değildir). |
51. |
(Onlara) "Azap gerçekleştikten sonra mı
ona iman ettiniz? Şimdi mi!? Oysa siz onu acele istiyordunuz"
(denilecek). |
52. |
Sonra da zulmedenlere, "Ebedî azabı
tadın! Siz ancak vaktiyle kazanmakta olduğunuzun cezasına
çarptırılıyorsunuz" denilecektir.
|
53. |
"O (azap) gerçek midir?" diye senden
haber soruyorlar. De ki: "Evet, Rabbime andolsun ki o elbette gerçektir.
Siz (bu konuda Allah'ı) âciz kılacak değilsiniz." |
54. |
(O gün) zulmetmiş olan herkes, eğer
yeryüzündeki her şeye sahip olsa, kendini kurtarmak için onu fidye
verir. Azabı gördüklerinde, için için derin bir pişmanlık duyarlar.
Onlara zulmedilmeksizin aralarında adaletle hükmedilir. |
55. |
Bilesiniz ki, göklerdeki her şey,
yerdeki her şey Allah'ındır. Yine bilesiniz ki, Allah'ın va'di haktır.
Fakat onların çoğu bunu bilmez. |
56. |
O diriltir ve öldürür; ancak ona
döndürüleceksiniz.
|
57. |
Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir
öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve
rahmet (olan Kur'an) geldi. |
58. |
De ki: "Ancak Allah'ın lütuf ve
rahmetiyle, yalnız bunlarla sevinsinler. Bu, onların toplayıp
durduklarından daha hayırlıdır."
|
59. |
De ki: "Allah'ın size indirdiği; sizin
de, bir kısmını helâl, bir kısmını haram kıldığınız rızıklar hakkında ne
dersiniz?" De ki: "Bunun için Allah mı size izin verdi, yoksa Allah'a
iftira mı ediyorsunuz?"
|
60. |
Allah'a karşı yalan uyduranların,
kıyamet günü hakkındaki zanları nedir? Şüphesiz Allah insanlara karşı
çok lütufkârdır, fakat onların çoğu (O'nun nimetlerine) şükretmezler.
|
61. |
(Ey Muhammed!) Sen hangi işte
bulunursan bulun, ona dair Kur'an'dan ne okursan oku ve (ey insanlar,
sizler de) hangi şeyi yaparsanız yapın, siz ona daldığınızda biz sizi
mutlaka görürüz. Ne yerde, ne de gökte, zerre ağırlığınca, (hatta) bu
zerreden daha küçük veya daha büyük olsun, hiçbir şey Rabbinden uzak (ve
gizli) olmaz; hepsi muhakkak apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da
yazılı) dır. |
62. |
Bilesiniz ki, Allah'ın dostlarına
hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de. |
63. |
Onlar iman etmiş ve Allah'a karşı
gelmekten sakınmış olanlardır. |
64. |
Dünya hayatında da, ahirette de onlar
için müjde vardır. Allah'ın sözlerinde hiçbir değişme yoktur. İşte bu
büyük başarıdır.
|
65. |
Onların (inkarcıların) sözleri seni
üzmesin. Çünkü bütün güç Allah'ındır. O hakkıyla işitendir, hakkıyla
bilendir. |
66. |
Bilesiniz ki göklerde kim var, yerde
kim varsa, hep Allah'ındır. Allah'tan başkasına tapanlar (gerçekte)
Allah'a koştukları ortaklara tâbi olmuyorlar. Şüphesiz onlar ancak zanna
uyuyorlar ve sadece yalan söylüyorlar. |
67. |
O, içinde dinlenesiniz diye geceyi
sizin için (karanlık); gündüzü ise aydınlık kılandır. Şüphesiz bunda
işiten bir toplum için ibretler vardır. |
68. |
"Allah bir çocuk edindi" dediler. O,
bundan uzaktır. O her bakımdan sınırsız zengindir. Göklerdeki her şey,
yerdeki her şey onundur. Bu konuda elinizde hiçbir delil de yoktur.
Allah'a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? |
69. |
De ki: "Allah hakkında yalan uyduranlar
asla kurtuluşa eremezler." |
70. |
Onlar için dünyada (geçici) bir
yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte
olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız. |
71. |
Nûh'un haberini onlara oku. Hani o bir
vakit kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah'ın
âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece
Allah'a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı
ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki işiniz size dert olmasın! Bundan
sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin! |
72. |
Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten
hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah'a aittir. Bana
müslümanlardan olmam emredildi." |
73. |
Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve
onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine
geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan
(fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu! |
74. |
Sonra, onun ardından birçok peygamberi
kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat
onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz
haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz. |
75. |
Sonra bunların ardından Firavun ile
ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn'u mucizelerimizle gönderdik. Ama
büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular. |
76. |
Katımızdan kendilerine hak (mucize)
gelince, "Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir" dediler. |
77. |
Mûsâ: "Size hak gelince, onun hakkında
böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah
olmazlar!" dedi.
|
78. |
Dediler ki: "Bizi atalarımızı üzerinde
bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hakimiyet (devlet) ikinizin
eline geçsin diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz." |
79. |
Firavun, "Bütün usta sihirbazları bana
getirin" dedi. |
80. |
Sihirbazlar gelince Mûsâ onlara,
"Atacağınızı atın (hünerinizi ortaya koyun)" dedi. |
81. |
Sihirbazlar atacaklarını atınca Mûsâ
dedi ki: "Sizin bu yaptığınız sihirdir. Allah onu elbette boşa
çıkaracaktır. Çünkü Allah bozguncuların işini düzeltmez. |
82. |
Suçluların hoşuna gitmese de, Allah
hakkı sözleriyle gerçekleştirecektir." |
83. |
Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük
yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ'ya iman
etmedi. Çünkü Firavun o yerde zorba bir kişi idi. O gerçekten aşırı
gidenlerdendi. |
84. |
Mûsâ, "Ey kavmim! Eğer siz gerçekten
Allah'a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler iseniz, artık
sadece O'na tevekkül edin" dedi. |
85. |
Onlar da şöyle dediler: "Biz yalnız
Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve
şiddetine maruz bırakma!" |
86. |
Bizi rahmetinle o kâfirler
topluluğundan kurtar.
|
87. |
Mûsâ'ya ve kardeşine, "Kavminiz için
Mısır'da (sığınak olarak) evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak
yerler yapın. Namazı dosdoğru kılın. Mü'minleri müjdele" diye vahyettik.
|
88. |
Mûsâ şöyle dedi: "Ey Rabbimiz!
Gerçekten sen Firavun'a ve onun ileri gelenlerine dünya hayatında nice
zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey
Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver,
çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler." |
89. |
Allah da, "Her ikinizin de duası kabul
edildi. Öyleyse dürüst olmakta devam edin ve sakın bilmeyenlerin yolunda
gitmeyin" dedi.
|
90. |
İsrailoğullarını denizden geçirdik.
Firavun da, askerleriyle birlikte zulmetmek ve saldırmak üzere, derhal
onları takibe koyuldu. Nihayet boğulmak üzere iken, "İsrailoğulları'nın
iman ettiğinden başka hiçbir ilah olmadığına inandım. Ben de
müslümanlardanım" dedi. |
91. |
Şimdi mi?! Oysa daha önce isyan etmiş
ve bozgunculardan olmuştun. |
92. |
Biz de bugün bedenini, arkandan
geleceklere ibret olman için, kurtaracağız. Çünkü insanlardan birçoğu
âyetlerimizden gerçekten habersizdir. |
93. |
Andolsun, biz İsrailoğullarını çok
güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz rızıklar verdik.
Kendilerine bilgi gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki,
ayrılığa düşmüş oldukları şeyler hakkında Rabbin kıyamet günü aralarında
hükmünü verecektir. |
94. |
Eğer sana indirdiğimiz şeyden şüphe
içinde isen, senden önce Kitab'ı (Tevrat'ı) okuyanlara sor. Andolsun ki,
sana Rabbinden hak gelmiştir. O halde sakın şüphe edenlerden olma! |
95. |
Sakın Allah'ın âyetlerini
yalanlayanlardan da olma! Yoksa zarara uğrayanlardan olursun. |
96, 97. |
Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü
(hükmü) gerçekleşmiş olanlar kendilerine bütün mucizeler gelse bile,
elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar. |
98. |
Yûnus'un kavminden başka, keşke (azabı
görmeden) iman edip, imanı kendisine fayda veren bir tek memleket halkı
olsaydı! (Yûnus'un kavmi) iman edince, dünya hayatında
(sürüklenebilecekleri) rezillik azabını onlardan uzaklaştırmış ve onları
belli bir zamana kadar yararlandırmıştık.
|
99. |
Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde
bulunanların hepsi elbette topyekün iman ederlerdi. Böyle iken sen mi
mü'min olsunlar diye, insanları zorlayacaksın? |
100. |
Allah'ın izni olmadıkça, hiçbir kimse
iman edemez. Allah, azabı akıllarını (güzelce) kullanmayanlara verir.
|
101. |
De ki: "Göklerde ve yerde neler var,
bir baksanıza." Fakat âyetler ve uyarılar inanmayan bir topluma hiçbir
fayda sağlamaz. |
102. |
Onlar sadece, kendilerinden önce gelip
geçenlerin başlarına gelen (azap dolu) günlerin benzerini mi
bekliyorlar? De ki: "Bekleyin bakalım, ben de sizinle birlikte
bekleyenlerdenim." |
103. |
Sonra resûllerimizi ve iman edenleri
kurtarırız. (Ey Muhammed!) Aynı şekilde üzerimize bir hak olarak,
inananları da kurtaracağız. |
104. |
De ki: "Ey insanlar, eğer benim
dinimden herhangi bir şüphede iseniz, bilin ki ben, Allah'ı bırakıp da
sizin taptıklarınıza tapmam, fakat sizin canınızı alacak olan Allah'a
kulluk ederim. Bana mü'minlerden olmam emrolundu." |
105, 106. |
Yine bana şöyle emredildi: "Hakka
yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Sakın Allah'a ortak
koşanlardan olma. Allah'ı bırakıp da sana ne fayda ve ne de zarar
verebilecek olan şeylere yalvarma. Eğer böyle yaparsan, şüphesiz ki sen
zâlimlerden olursun." |
107. |
Eğer Allah sana herhangi bir zarar
verecek olursa, bil ki onu, O'ndan başka giderebilecek yoktur. Eğer sana
bir hayır dilerse, O'nun lütfunu engelleyebilecek de yoktur. O bunu
kullarından dilediğine eriştirir. O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir. |
108. |
De ki: "Ey insanlar, size Rabbinizden
gerçek (Kur'an) gelmiştir. Artık kim doğru yola girerse ancak kendisi
için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Ben sizden
sorumlu değilim." |
109. |
(Ey Muhammed!) Sana vahyolunana uy ve
Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en
hayırlısıdır. |